Arthur Rimbaud
25 Aralık 2024Sylvia Plath
25 Aralık 2024
Baudelaire, François Baudelaire ile, 1819’da evlendiği, kendinden epey genç olan ikinci karısı Caroline Defayis’in tek çocuklarıydı. Papaz olan François Baudelaire 1793’te din adamlığından ayrılarak dolgun bir maaşla orta rütbeli bir devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Aynı zamanda yetenekli sayılabilecek amatör bir ressam ve şairdi. Charles’ı sanatla ya da sonradan en büyük, en tüketici ve ilk tutkusu olarak nitelendireceği “imgeler kültü”yle de o tanıştırdı. Babası 1827’de ölünce Baudelaire ve annesi bir buçuk yıl Paris’in kenar mahallelerinde yaşadılar.
Baudelaire annesiyle birlikte geçirdiği bu dönemi her zaman anımsayacak, 1861’de annesine yazdığı mektupta bu yıllardan “sonsuza dek sende yaşadığım, yalnızca ve bütünüyle benim olduğun” o “tutkulu aşk dönemi” diye söz edecekti. Caroline, generalliğe yükselen, ardından Fransa’nın Osmanlı Devleti ve ispanya büyükelçisi olan, İkinci İmparatorluk döneminde de senatör seçilen Jacques Aupick adlı yüksek rütbeli subayla evlenince, Baudelaire’in “çocukluk aşklarının yemyeşil cenneti” Kasım 1828’de birdenbire sona erdi.
CHARLES BAUDELAİRE HAYATI VE ESERLERİ
Aupick 1831 ‘de bir görevle Lyons’a gönderildi, Baudelaire de eğitimne 1832’de orada College Royal’de başladı. Aile 1836’da tekrar Paris’e taşınınca o da öğrenimine dönemin itibarlı okullanndan Louisle-Grand Lisesi’nde devam etti. Başanlı bir öğrenciydi, ilk şiirlerini de bu yıllarda yazdı. Ne var ki öğretmenlerinin gözünde, “yaşına uygun olmayan yapmacık tavırlar” takınan, büyümüş de küçülmüş bir ahlak düşkünü olmaktan kurtulamadı. Aynca yoğun bir melankoli eğilimi geliştirmişti; bir başına yaşamak üzere dünyaya geldiğinin farkındaydı. Sürekli tekrarlayan disiplinsiz davranışları yüzünden, Nisan l839da önemsiz bir olay sonucunda okuldan atıldı. College Saint-Louis’ye kaydını yaptınp bitirme sınavlarını verdikten sonra Ecole de Droit’da hukuk öğrenimine başladıysa da aslında Quartier Latin’de “özgür bir yaşam” sürdü. Edebiyat dünyasıyla ilk temaslarını da bu sırada kurdu. Ölümüne yol açacak olan zührevi hastalığı da gene bu yıllarda, en etkileyici ilk şiirlerinde sözünü ettiği Sarah la Louchette (Şaşı Sarah) lakaplı Yahudi bir fahişeden kaptığı sanılır.
Üvey babası Aupick, bu serseri yaşamdan uzaklaştırmak için onu Haziran 1841’de uzunca bir süre için Hindistan’a yolladıysa da Baudelaire Mauritiu’ta gemiden ayrılmayı başardı. Birkaç hafta Mauritius ve Reunion’da kaldıktan sonra Şubat 1842’de Fransa’ya döndü. Bu yolculuk düş gücünü zenginleştirip derinleştirmiş, orada geçirdiği kısa süre ona şiirlerinde kullanacağı sayısız egzotik imge ve duyguyla yapıtl arında sürekli yinelenecek olan bir nostaljik hayal teması kazandırmıştı.
Baudelaire isan 1842’de rüştünü ispatlayarak babasından kalan mirasın denetimini eline aldı. Bunu yapar yapmaz da dönemın züppe edebiyatçıları gibi müsrif bir yaşam sürerek parayı pahalı giysiler, kitaplar, tablolar, pahalı yemek ve içkiler, bu arada kuşkusuz afyon ve esrara harcayarak çarçur etli.
BAUDELAİRE VE ZORLU YAŞAMI
Esran ilk kez 1843-45 yıllannda Paris’te, İle Saint-Louis’deki Hôtel Pirnodan’da (bugün Hôtel Lauzun) tuttuğu dairede denemişti. Baudelaire önce sevgilisi, 1850’lerin ikinci yansında da mali danışmanı olarak 20 yıl boyunca yaşamına damgasını vuracak olan Jeannne Duval adlı melez bir kadınla Güney Denizlerinden döndükten kısa bir süre sonra tanıştı. Jeanne Duval Baudelaire’in en kederli, en tensel aşk şiirlerinin esin kaynağı olacak, parfümü ve olağanüstü güzel siyah saçlarıyla, egzotik-erotik imgelemin başyapıtlanndan sayılan “La Chevelure” (Saç) gibi şiirler yazmasına yol açacaktı. Baudelaire sürdüğü müsrif yaşam sonucunda elindeki mirasın yarısını iki yılda tüketti. Çok geçmeden tefecilerin ve dolandırıcıların eline düştü ve ömrünün sonuna değin yakasını bırakmayacak olan bir borç yükünün altına girdi. Bunun üzerine, kalan paranın kullanımını ailesi Eylül 1844’te mahkeme kararıyla denetim altına aldırdı. Bundan sonra Baudelaire gelirini aylık taksitler halinde almaya başladı, ama bu para borçlarını temizlemesine yetmiyordu. Ayrıca mali konularda özgürlüğüne son veren bu gelişme onu annesine daha da büyük bir duygusal ve mali bağımlılık içine sokmuş, üvey babasına yönelik nefretinin daha da şiddetlenmesine yol açmıştı. Ergenlik yıllarının, kendisinin ” iç sıkıntısı” (spleeu) olarak adlandırdığı ıstırap verici yalnızlık ve umutsuzluk hali yeniden, bu kez daha yoğun bir biçimde ortaya çıktı.
Baudelaire 1842’de Güney Denizlerinden döndüğünde şair olmaya kararlıydı. 1857’de yayımlanan Kötülük Çiçekleri’ilk basımını oluşturan şiirleri büyük olasılıkla bu yıldan 1846’ya değin geçen sürede yazdı. Bunları tek şiirler olarak yayınlamadı; bu da Baudelaire’in kitabı daha başından itibaren, bir dizi bağımsız şiirden çok, sıkı bir tematik mimariyle kurulmuş bütünlüklü bir şiirler toplamı olarak tasarladığını gösterir. Baudelaire Ekim 1845’te yakında Les Lesbiemıes (Lezbiyenler) adlı şiir kitabının çıkacağını duyurdu; 1848’den sonra da bunu “modern gençliğin sıkıntı ve melankolisini temsil edecek olan” Les Limbes (Hıristiyan inancında, vaftiz olmadan ölen çocukların ruhlarının gittiği yer) adlı kitabı izleyecekti. Bu şiir kitaplarından hiçbiri yayımlanmadı ve Baudelaire Paris sanatçı çevrelerinde kendini ilk kez şair olarak değil, 1845 ve 1846 salon sergileri hakkında yazdığı yazılarla bir resim eleştirmeni olarak kabul ettirdi. Bu yazılarında romantik ressam Eugene Delacroix’nın da etkisiyle geniş kapsamlı bir modern resim kuramı geliştiriyor, ressamları “modem yaşamın kahramanca yanlarını” kutsamaya yöneltiyordu.
Ocak 1847’de La Fanfarla adh bir novella yayımladı; yapıtın kahramanı ya da karşı-kahramanı olan, anaç ve saygın Madame de Cosmelly’ye duyduğu arzu ile kitaba adını veren erotik oyuncu-dansçı arasında bocalayan Samuel Cramer, biraz basit bir bağlantıyla da olsa birçoklarınca yazarın kendi portresi olarak değerlendirilir.
Bundan sonra bir süre Baudelaire’in adı pek duyulmadı. Tanıklıklara göre, Şubat1848’de Kral Louis-Philippe’in tahtan indirilip İkinci Cumhuriyet’in kurulmasıyla sonuçlanacak olan ayaklanmalara katılmıştı. Doğruluğu kanıtlanamamış bir tanıklığa göre de ayaklanmacıları, o sırada Ecole Poly-technique’in başında olan General Aupick’i vurmaları için kışkırtmıştı. Bu tür öykülerden ötürü. Baudelaire’in 1848-51 devrimci olaylarına katılması bazılarınca doyumsuz (ve kitapları hâlâ yayımlanmamış olan) bir burjuva şairin basit isyankârlığı olarak değerlendirilmiştir. Daha yeni araştırmalar ise Baudelaire’in, büyük olasılıkla anarşist-sosyalist Pierre-Joseph Proudhon’unkini andıran radikal bir siyasal çizgiye ciddi bir biçimde bağlandığını gösterir.
Güvenilir kaynaklara göre Baudelaire hem Haziran 1848’deki işçi ayaklanmasına, hem de Louis-Napoleon Bonaparte’m Aralık 1851’deki askeri darbesine karşı başlatılan direniş hareketine katılmıştır. Bunlardan İkincisi, olaylardan hemen sonra yazdıklarına bakılırsa, siyasete olan aktif ilgisini kesmesine yol açmıştır. Bundan sonra bütün ilgisini yazmaya yoğunlaştıracaktır.
Baudelaire 1847’de ABD’li yazar Edgar Ailen Poe’nun yapıtlarını keşfetti. Ardından da Poe’nun düşüncesi ve mizacı ile kendisininkiler arasındaki olağanüstü benzerlikten çok etkilenerek onun yapıtlarını çevirmeye başladı; ömrünün sonuna değin bu onun en düzenli işi ve en düzenli gelir kaynağı olacaktı. Poe’nun Mesmeric Revelation’ından (Hipnozun Verdiği İlham) yaptığı çeviri Temmuz 1848 gibi erken bir tarihte yayımlandı. Bunu, düzenli olarak dönemin edebiyat dergilerinde çıkan birçok başka Poe çevirisi izledi. Sonunda bu çeviriler, her birinde Baudelaire’in yazdığı önemli bir eleştirel önsözün bulunduğu Histoires extaordinaires (1856: Olağandışı Öyküler) ve Nouvelles Histoires extraordinaires (1857; Yeni Olağandışı Öyküler) adlı kitaplarda toplandı. Bunları, Les Aventııres d’Arthur Gordon Pym (1857; Arthur Gordon Pym’in Serüvenleri), Eureka (1864) ve Histoires grotesques et serieuses (1865; Grotesk ve Ciddi Öyküler) izledi. Bütün bu çeviriler Fransız düzyazısının klasikleri arasında saydır.
Poe örneği Baudelaire’in kendi estetik kuramına ve şiir idealine duyduğu güvenin artmasını sağladı. Baudelaire bu arada muhafazakâr kuramcı Joseph de Maistre’in yapıtlarını incelemeye başlamıştı. Poe ile birlikte Maistre. Baudelaire’in düşüncesinin gitgide daha çok doğalcdık ve hümanizm karşıtı bir çizgiye yönelmesine yol açtı. 1850’lerin ikinci yansında artık kendisini bir Katolik olarak görüyordu; bununla birlikte ilk günah ve şeytan takıntısına hiçbir zaman Tanrı’nın bağışlayıcılığı ve sevgisine duyulan bir inanç eşlik etmedi. Mesih öğretisine ise hemen hiç inanmıyordu.
Baudelaire 1852-54 arasında Apollonie Sabatier’ye hitaben birkaç şiir yazdı; sosyete yosması olarak adı çıkan bu kadını şiirlerinde esin kaynağı olarak kutsuyordu. 1854’te de oyuncu Marie Daubrun’le kısa bir İlişkisi oldu. Bu arada Poe çevirmeni ve resim eleştirmeni olarak gitgide artan ünü sayesinde bazı şiirlerini yayımlatmayı başarmıştı. Haziran 1855’te Revue des deux mondes dergisi, bir dizi oluşturan 18 şiirini Kötülük Çiçekleri genel başlığıyla yayımladı. Ne var ki, Baudelaire’in tüm şiirleri arasından anlatım bakımından özgün, temaları bakımından da şaşırtıcı bularak seçtiği bu şiirler onun adını kötüye çıkardı.
Gene de Baudelaire ertesi yıl yayımcı Poulet-Malassisie aynı adlı şiir kitabının yayımlanması üzerine anlaştı. Haziran 1857’de Kötülük Çiçeklerinin ilk baskısı yayımlandığında, kitaptaki 100 şiirden 13’ü hakkında dine hakaret ya da kamu ahlakını bozmak suçundan hemen dava açıldı. 20 Ağustos 1857’de bir gün süren davada şiirlerden altısının müstehcen oldukları gerekçesiyle kitaptan çıkarılmasına, Baudelaire’in de 300 franklık (sonradan 50 franka indirildi) bir para cezası ödemesine karar verildi. Yasaklanan altı şiir ilk kez 1866’da Belçika’da Les Epaves (Enkaz) adlı derlemede yeniden yayımlandı; resmi yasak ise 1949’a değin sürdü. Bütün bu koşullar nedeniyle Kötülük Çiçekleri uzun yıllar ahlaksız ve müstehcen bulundu, hasta bir düşüncenin ürünü sayıldı; lanetlenmiş muhalif şair Baudelaire efsanesi de böylece doğmuş oldu.
Çok umut bağladığı Kötülük Çiçeklerinin başarısızlığı Baudelaire’i çok sarstı. Yaşamının sonraki yılları gitgide yoğunlaşan bir başarısızlık, düş kırıklığı ve çaresizlik duygusuyla karardı. Kitabının mahkûm edilmesinden kısa bir süre sonra Apollonie Sabatier’yle kısa bir ilişkisi oldu. Bunu 1859’un son aylarında Marie Daubrun’le gene kısa ve mutsuz ilişkisi izledi.
Baudelaire en iyi yapıtlarından bazılarını bu yıllarda yazdığı halde pek azı kitap olarak yayımlandı. Düzyazı şiir türündeki ilk deneysel çalışmalarını gazete ve dergilerde yayımladıktan sonra. Kötülük Çiçeklerinin ikinci basımını hazırlamaya koyuldu. Aupick 1857’de öldükten sonra annesinin çekildiği, Sen Irmağına bakan Honfleur’deki evde 1859’da bir dizi şiir kaleme aldı. Ocak tarihli “Le Voyage” (Yolculuk) ile başlayan bu şiirler kasımda, birçoklarınca Baudelaire’in en büyük bağımsız şiiri sayılan “Le Cygne” (Kuğu) ile doruğuna ulaştı. Baudelaire ayrıca resim eleştirisi alanındaki en kışkırtıcı yazılarından ikisini de bu sırada yazdı: Salon de 1859 (1859 Salon Sergisi) ve Le Peintre de la vie moderne (Modern Yaşamın Ressamı). Teknik ressam Constantin Guy’den esinlenerek yazdığı bu ikinci yazı birçoklan tarafından izlenimci bakış ve üslubun temel ilkelerini, akımın ortaya çıkmasından on yıl önce geliştiren öncü bir metin olarak değerlendirilmiştir.
1860’ta Baudelaire’in İngiliz denemeci Thomas Ouincey’nin Confessions of an English Opium Eater (Bir İngiliz Afyonkeşin Itirafları) adlı kitabından yaptığı çeviriler ile esrar ve afyonun etkileriyle ilgili kendi çözümlemelerini içeren Les Paradis artificiels (Yapma Cennetler. 1994) yayımlandı. Şubat 1861’de Poulet-Malassis Kötülük Çiçeklerinin büyük ölçüde genişletilip gözden geçirilmiş ikinci basımını yaptı. Aynı yıllarda Baudelaire. Theophile Gautier (1859), Richard Wagner (1861), Victor Hugo ve dönemin öteki şairleri (1862) ile Delacroix (1863) üzerine önemli eleştiri yazılan yayımladı: bunların tümü ölümünden sonra L’Art ro-mantique (1869; Romantik Sanat) adlı kitapta toplanacaktı.
Baudelaire Fusees (Füzeler) ve Mon coeur mis â nu (Bütün Çıplaklığıyla Kalbim) adlı kitaplarda toplanan, düş kırıklıklarıyla dolu otobiyografik yazılarım da gene 1850’ler ve 1860’larda yazdı.
Baudelaire 1861’de yanlış bir kararla Fransız Akademisi’ne seçilme girişiminde bulunduysa da başarılı olamadı. 1862’de yayımcısı Poulet-Malassis’in iflas etmesi üzerine onun mali durumu da iyice kötüledi. Hem bedensel hem psikolojik olarak kötü durumdaydı. Manzum şiirler yazmayı bırakarak düzyazı şiir üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Bir dizi oluşturan 20 düzyazı şiiri 1862’de La Presse’te yayımlandı. Baudelaire Nisan 1864’te Belçikalı bir yayımcıyı bütün yapıtlarını yayımlatmaya ikna edebileceği umuduyla Paris’ten ayrılıp Brüksel’e gitti, gitgide yoğunlaşan bir yoksulluk ve umutsuzluk içinde iki yıl orada kaldı. 1866 yazında Namur’daki Saint-Loup Kilisesi’nde geçirdiği rahatsızlık sonucunda felç oldu ve konuşma yetisini yitirdi. Bir daha iyileşemedi ve 46 yaşında Paris’te, yaşamının son yılını geçirdiği bakımevinde öldü.
Baudelaire öldüğünde yazılarından birçoğu henüz yayımlanmamıştı, yayımlanmış olanlar da piyasada bulunmuyordu. Bu durum kısa bir süre içinde değişti. İlerde simgeci akımın önderleri olacak şairler daha cenazesine katıldıkları sırada kendilerini onun izleyicileri olarak nitelendiriyorlardı. 20. yüzyıla gelindiğinde ise Baudelaire artık birçoklarına göre 19. yüzyılın en büyük Fransız şairlerinden biriydi.
Baudelaire birçoklarına göre Tarihin en büyük şairidir.Rimbaud, onun için” Şairlerin tanrısıdır” ifadesini kullanır.Şüphe yok onun şiirdeki ustalığına, büyüklüğüne ve Ruhuna bu büyük şairin kelimelerce ifade edilen.Kendisinden sonra gelen birçok şaire de öncü olan Baudelaire hala yaşayan bir esindir.