Selamlıyorum Seni Yaşlı Okyanus
25 Ocak 2025Ayağıyla üzerine basıp bir kurbağa ezerse tiksinti duyumsar insan. Ama eliyle şöyle biraz dokunacak olsa bir insan vücuduna parmağının derisi pul pul kalkar çekiç yemiş bir mika kütlesi gibi... Ve tıpkı bir saat önce ölmüş bir köpekbalığının yüreğinin güvertede hala direngen bir dirimsellikle çarpması gibi bu dokunmadan uzun süre sonra bile tepeden tırnağa titrer içimiz İşte bu denli korku uyandırır kendi benzeşlerinde insan Bunu ileri sürerken yanılıyorum belki Ama... Belki de doğruyu söylüyorum İnsanın tuhaf kişiliğine ilişkin uzun dalışların yol açtığı göz şişkinliklerinden daha korkunç bir hastalık biliyorum Olduğunu sanıyorum. Ama hâlâ araştırıyorum bunu Ve bulamadım... Antik Denderah Tapınağı, Nil'in sol kıyısına bir buçuk saat uzaktadır Duvarlarını ve saçak silmelerini sayısız yaban arısı orduları ele geçirdi günümüzde Sık ve kara saç dalgaları gibi dalgalanarak uçuyorlar sütunların çevresinde Yalnızca soğuk revak'ın sakinleri savunuyorlar dehlizlerin girişini bir kalıtsal hak olarak Kutup denizlerinde buzlar çözülürken birbirlerine saldıran buz parçalarının ardı arkası kesilmeyen çarpışmalarına benzetiyorum madensel kanatlarının uğultusunu... Ama esirgeyicinin kendisinin yeryüzü tahtını bağışladığı kimsenin davranışını tartacak olursan Acımın üç kanadı daha büyük uğultu çıkartırlar 80 yıl aradan sonra! 80 yıl aradan sonra! Bir gece... Kuyruklu yıldız göğün bir yakasında birdenbire ortaya çıkınca Parlak ve puslu kuyruğunu sergiler yeryüzü sakinlerine ve cırcır böceklerine Bu yolculuğun bilincinde değildir kuyruklu yıldız Hiç kuşkusuz... Böyle değil benim durumum Çorak ve iç karartıcı bir ufkun lezzetleri ruhumun derinliklerinden yükselirken Ben karyolamın başucuna yaslanmış acımın düşlerine dalıyor ve insanlar için utanıyorum. Kara yelin ikiye biçtiği tayfa dört saatlik gece nöbetini tuttuktan sonra hamağına kavuşmaya can atar Neden bu avunç esirgendi benden? İsteyerek benzeşlerim kadar alçaldığım ve bir gezegenin katı kabuğuna zincirlenmiş yazgımız Ve sapkın ruhumuzun özü üzerine yakınmaya bir başkasından daha az hakkım olduğu düşüncesi Tıpkı bir nal çivisi gibi işliyor içime Grizu patlamasının nice aileyi yok yok ettiği görülmüştür Ama... Yıkıntıların ve zararlı gazların ortasında Ölüm neredeyse ansızın bastırdığı için Can cekişmeleri pek kısa sürmüştür. Ben tıpkı bazalt gibi yaşıyorum! Yaşamın başlangıcında olduğu gibi Ortasında da melekler kendileriyle benzeşirler Bense nicedir benzemiyorum kendime artık Bir mercan adaları kuşağına sıkışmış bir göl gibi Zekamızın sınırları içine kapatılmış olan insan ve ben Kötü yazgı ve mutsuzluğa karşı kendimizi savunmak için güçlerimizi birleştirmek yerine Sanki birbirimizi kılıçla yaralamışız gibi Öfke içinde titreyip ters yönlere saparak Birbirimizden ayrıldık... Birimizin ötekinde yarattığı hor görüyor anladığı söylenebilir Görece bir saygınlığın devindirici gücünün ittiği bizler Rakibimizi yanıltmak için sabırsızlık gösteriyorduk. Her birimiz kendi yerinde kalıyor ve ilan edilen barışın korunmasının olanaksızlığını biliyor Peki, öyle olsun, öyle olsun... Madem ki her birimiz ötekinde kendi alçalmasını bulguluyor madem ki birbirimizin öldüresiye düşmanıyız insana karşı yaptığım savaş varsın sonsuza dek uzasın. İster yıkıcı bir utku kazanayım İster yenik düşeyim Güzel olacak savaş! Ben tek başıma, insanlığa karşı.... Ağaç ya da demirden yapılmış silahlar kullanmayacağım! Topraktan çıkartılan maden katmanlarını ayağımla geri göndereceğim Harbin güçlü ve meleksi sesi Benim parmaklarımda korkunç bir tılsıma dönüşecek İnsan denen bu yüce maymun kızıl somaki mızrağını göğsüme sapladı nice pusuda... Ne denli görkemli olurlarsa olsunlar Bir asker göstermez yaralarını İki tarafa da acı verecek Bu korkunç savaş! İnatla birbirlerini yok etmeye çalışan iki dost... Ne yıkım! Ne yıkım!