Şiir Nedir?
25 Ocak 2025İnsana Karşı Savaş
25 Ocak 2025Billur dalgalı yaşlı okyanus, muçoların yaralı sırtında görülen mor izlere benziyorsun biraz; yeryüzünün vücuduna dövülmüş uçsuz bucaksız bir mavisin sen; seviyorum bu karşılaştırmayı. Senin, ilk görüşte, tatlı melteminin mırıltısıymış gibi gelen uzun bir keder esintisi, silinmez izler bırakarak geçer derinlerinden sarsılmış ruhun üzerinden, ve farkına varmadan sana vurulanların anısını hatırlarsın, ve insanın, yakasını bir daha bırakmayan acıyla tanıştığı o ilk zor yılları. Selamlıyorum seni, yaşlı okyanus! Yaşk okyanus, geometrinin katı yüzünü şenlendiren uyumlu küresel biçimin, nasıl da insanın, küçüklükleriyle yabandomu-zunun, kusursuz yuvarlaklıklarıyla da gecekuşlarının gözlerine benzeyen küçük gözlerini anımsatır bana. Bununla birlikte, çağlar boyu hep kendi güzelliğine inandı insan. Ben, özsaygı yüzünden kendi güzelliğine inandığını sanıyorum biraz; ama gerçekten güzel değildir insan ve kuşku duyar bundan; çünkü neden benzeşinin yüzüne bunca tiksinmeyle baksın? Selamlıyorum seni, yaşlı okyanus! Yaşlı okyanus, özdeşliğin simgesisin sen: Hep kendine eşit. Özde hiç değişmezsin, ve, dalgaların bir yerde kudurmuşsa, daha uzakta, bir başka yerde, tam bir dinginlik içindedir. Sokakta, birbirinin boğazını parçalayan iki buldog köpeğini seyretmek için duran, ama bir cenaze geçerken durmayan; sabahları canayakın, akşamları mendeburun teki olan; bugün gülüp yarın ağlayan insan gibi değilsin sen. Selâmlıyorum seni, yaşlı okyanus! Yaşlı okyanus, beslediğin türlü soydan balıklar arasında kardeşlik bağı yok. Hepsinin ayrı ayrı olan huyu ve yapısı, başlangıçta bir düzgüsüzlük gibi gelen durumu yeterince açıklıyor. Mazereti aynı olmayan insanın da durumu böyle. Bir toprak parçasını ele geçirmiş olan otuz milyon insan, sınırdaş bir toprak parçasına kök salarak yerleşmiş komşularının yaşamına karışmamak zorunda olduğuna inanır. Büyükten küçüğe, her insan kendi ininde bir yabanıl gibi yaşar, ve kendisi gibi kendi inine çökmüş olan türdeşini ziyaret etmek için pek ender çıkar buradan. Evrensel büyük insan ailesi, beş paralık bir mantığa yaraşan düşten başka bir şey değildir. Ayrıca, senin verimli memelerinin görünümünden nankörlük kavramı yayılır; çünkü, iğrenç birleşmelerinin ürününü ortalığa bırakarak Yaratıcı’ya karşı oldukça nankör davranan sayısız anababaları düşündü-rürler. Selamlıyorum seni, yaşlı okyanus! Yaşlı okyanus, senin özdeksel büyüklüğün, kapsadığın kitlenin tümünü oluşturmak için gerekmiş olan etkin doğal güçle ölçüştürülebilir ancak. Seni şöyle bir bakışta göremez insan. Seni görmek için gözlerin sürekli bir hareketle teleskobunu ufkun dörtbir yanına çevirmesi gerekir, tıpkı bir matematikçinin, bir cebir denklemini çözmek için, problemi ele almadan önce çeşitli olasılıkları gözden geçirmek zorunda olması gibi. Besleyici maddeler yer insan, ve besili görünmek amacıyla, daha iyi bir yazgıya yaraşır daha başka çabalar da gösterir. İstediği kadar şişsin, semirsin bu sevimli kurbağa. İçin rahat olsun, erişemeyecektir senin boyutlarına; en azından ben öyle sanıyorum. Selamlıyorum seni, yaşlı okyanus! Yaşlı okyanus, acıdır suların senin. Eleştiricilerin, güzel sanatlar, bilimler ve tüm öteki şeylere ilişkin olarak damıttıkları safranınki gibidir tadın tamı tamına. Bir dâhiyle karşılaşırlarsa, sanki bir budalaymış gibi sunarlar onu. Güzel vücudu biri, korkunç kamburun tekidir onlara göre. Kuşkusuz, kusurunu böylesine eleştirebilmek için, dörtte üçü kendisinden kaynaklanan bu eksikliği alabildiğine güçlü duyumsaması gerekir insanın. Selamlarım seni, yaşlı okyanus! Yaşlı okyanus, yöntemlerinin yetkinliğine ve bilimin araştırma olanaklarından yararlanmaklarına karşın, uçurumlarının baş döndürücü derinliğini ölçebilir duruma gelemedi insanlar: En uzun, en zahmetli iskandiller kanıtlamıştır, senin öylesine uçurumların var. Balıklara vergi bunu yapmak: İnsanlara değil! Çoğu zaman düşünmüşümdür, hangisini bulgulamak daha kolay diye: Okyanusun derinliğini mi yoksa derinliğini mi insan yüreğinin? Çoğu kez, direklerin arasında, düzensiz bir biçimde sallanırken ay, ben, elim alnımda, teknenin üzerinde ayakta ve peşine düştüğüm amaçtan başka her şeyi dışlamış, bu zor sorunu çözümlemeye çalışırken yakalarım kendimi! Evet, hangisi daha derin, ikisinden hangisi daha ulaşılmaz: Okyanus mu yoksa insan yüreği mi? Otuz yıllık yaşam deneyimi belli bir noktaya kadar, dengeyi bu çözüm yollarından birinden ya da ötekinden yana bozabilirse, diyebilirim ki, bu konuda bir karşılaştırma yapılacak olursa, derinliğine karşın insan yüreğinin derinliği ile boy ölçüşemez okyanus. Erdemli insanlar tanıdım. Altmış yaşlarında ölmüştüler, ve hepsi de şöyle haykırmaktan geri durmadı: “Bu yeryüzünde iyilik yaptılar, yani hayır işlediler: Hepsi bu kadar, hiç de güç değil, herkes yapar bu kadarını.” Bir gün önce birbirine tapan iki sevgilinin, kötü yorumlanmış bir sözcük yüzünden, kin, öç, aşk ve acı dikenleriyle birlikte, iki ters yöne gitmelerini ve ikisinin de kendi yalnız gururlarına sarınarak birbirlerini artık görmemelerini kim anlayabilir? Her gün tekrarlanan bir tansıktır bu, ama gene de şaşırtıcı. Yalnızca türdeşlerimizin talihsizliklerinden değil, üstelik kendileriyle birlikte acı çekmemize karşın en yakın dostlarımızın talihsizliklerinden keyiflenmemizi kim anlayabilir? İşi uzatmamak için işte size yadsınmaz bir örnek: İnsan ikiyüzlülükle evet der, ama kafasındaki hayır’dır. İşte bu nedenledir ki insanlığın yabandomuzu yavrularının birbirlerine karşı büyük bir güvenleri vardır ve bencil değildirler. Gelişme yolu daha çok uzun ruhbilimin. Selamlıyorum seni, yaşlı okyanus! Yaşlı okyanus, öylesine güçlüsün ki, bunu bedelini ödeyerek öğrendi insanlar. Üstün yeteneklerinin bütün olanaklarını boş yere harcadılar... sana egemen olamadılar. Efendilerini buldular. Kendilerinden daha güçlü bir şey bulduklarını söylemek istiyorum. Bu bir şeyin adı var. Adı: Okyanus! Öylesine bir korku salmışsın ki içlerine, sana saygı duyuyorlar. Buna karşın, en ağır makinelerini iyilikle, incelikle ve kolayca döndürüp duruyorsun. Göğe ulaşan akrobat sıçrayışları ve kendi ülkenin diplerine kadar görkemli dalışlar yaptırıyorsun onlara: Görse kıskanırdı bir panayır cambazı. Demiryolsuz, sudan bağırlarında, balıkların ve özellikle de kendilerinin nasıl davrandıklarını göstermek için, onları kaynayan kıvrımlarınla kıskıvrak sarmadığın zaman çok mutludurlar. İnsan der: “Okyanustan daha zekiyim ben.” Olasıdır; dahası oldukça da doğrudur; ama onun okyanusta yarattığı ürküntüden daha çoğunu okyanus onda uyandırır: Kanıtlanması gereksiz bir şey. Gözünden hiçbir şey kaçmayan bu ihtiyar, asılı yerküremizin ilk dönemlerinin çağdaşı, ulusların deniz savaşlarına tanık olduğunda acıyla gülümser. Al sana insan elinden çıkma yüz kadar ejderha. Üstlerin tumturaklı komudarı, yaralıların çığlıkları, ateş eden toplar, birkaç saniye içinde yok etmek için bile bile çıkartılan gürültü. Öyle görülüyor ki kıyım sona erdi ve okyanus hepsini yutup mideye indirdi. Kocaman ağız.

Dibe doğru devsel olmalı, bilinmez yönünde! Bu ilginç bile olmayan budala güldürüyü taç-landırmâk için, yorgunluktan geride kalmış birkaç leyleğin uçarken, göğün ortasında, durmadan haykırmaya başladıkları görülür: “Bak hele! Hiç hoşlanmadım bundan! Aşağıda kara kara noktalar vardı; gözlerimi kapattım: Görünmez oldular.” Selamlarım seni, yaşlı okyanus! Yaşlı okyanus, ey büyük bekâr, soğuk krallıklarının görkemli yalnızlığını bir baştan bir başa dolaşırken, doğuştan gelen görkeminle haklı olarak gururlanırsın, ve ben de sana gerçek övgüler sunmak İçin can atarım. Yüce gücün sana bağışladığı özelliklerden en büyüğü olan görkemli yavaşlığının nemli kokusuyla keyifle salınarak, kara bir gizemin ortasında, benzersiz dalgalarını baştanbaşa o yüce yüzeyine yayarsın, sonsuz gücünün verdiği o dinginlik duygusuyla. Küçük küçük aralarla, birbirlerini izlerler. Biri biraz alçalacak olsa, bizde her şeyin köpükten yaratıldığı izlenimini uyandırmak için dağılan köpüğün üzünçlü sesinin eşliğinde, bir başkası hemen onun yerini alır. Göçebe kuş güven içinde dinlenir üzerlerinde, ve onların mağrur bir incelikle dolu devinimlerine bırakır kendini, kanatlarının kemikleri gökyüzü hac yolculuğunu sürdürebilmek için gerekli olan o her zamanki gücüne tekrar kavuşuncaya kadar. Yalnızca senin somut yansıman olmasını isterdim yüce insanın. Çok şey istiyorum, ve bu içten dilek bir övgü senin için. Sonsuzun simgesi olan tinsel büyüklüğün, uçsuz bucaksızdır filozofun düşüncesi gibi, kadının sevgisi gibi, kuşun kutsal güzelliği gibi, şairin içe dönüşü gibi. Geceden de güzelsin sen. Kardeşim olmak ister misin, söyle bana, okyanus? Coşkuyla kımılda... biraz... biraz daha, seni Tanrı’nın öcüyle karşılaştırmamı istiyorsan eğer; uzat kurşuni mor tırnaklarını, kendi bağrında bir yol açarak kendine... Güzel. Haydi yay korkunç dalgalarını, yalnız benim anladığım ve saygıyla önünde yere kapandığım çirkin okyanus. İğretidir insanın yüceliği; zorla kabul ettiremez kendini bana. Ama sen, sen! Bir saray gibi giz dolu kıvrımların içinde, sen büyücü ve acımasız, kim olduğunu bilmenin bilinciyle dalgalarını birbiri ardınca salarak yüksek ve korkunç sırtınla ilerlediğin, benim bulgulayamadığım bir yoğun acıyla bunalmış bir durumda, insanların o çok korktukları boğuk ve sonsuz uğultunu göğsünün derinliklerinden koy-verdiğin, kıyıda güvenlik içinde bile seni titreyerek seyrettikleri sırada, sana eşit olduğumu ileri sürecek bir düzeyde bulunmadığımı anlıyorum. Bu nedenle, üstünlüğün karşısında, senin yanında en alaylı karşıtlığı, dünyada eşi benzeri görülmemiş en gülünç zıtlığı oluşturan benzeşlerimi bana acı acı düşündür-meseydin bütün sevgimi (güzele olan özlemlerimin kapsadığı sevginin niceliğini kimse bilemez) sana verirdim; sevemem seni, nefret ediyorum senden. Cayır cayır yanan alnımı okşamak için açılan ve dokunur dokunmaz ateşini alan o dost kollarına bininci kez neden geri dönüyorum? Bilmiyorum gizli yazgını; ilgimi çekiyor seninle ilgili ne varsa. İblis’in barınağı mısın değil misin, haydi söyle bana? Okyanus, söyle bana, bulutlara değen tuzlu sularını ayaklandıran fırtınaları İblis’in soluğu mu çıkartıyor? Söyle bana, Söylemelisin bana, yaşlı okyanus, çünkü sevindirecek beni, insanın cehenneme bu kadar yakın olduğunu bilmek. İstiyorum ki bu benim yakarışımın son dizesi olsun. Öyleyse, bir kez daha, seni selamlamak ve seninle vedalaşmak istiyorum! Billur dalgalı okyanus... Gözlerime sel gibi yaşlar doluyor ve sürdürecek gücüm yok; çünkü, hödük görünüşlü insanların arasına dönme zamanının geldiğini duyumsuyorum; ama... cesaret! Büyük bir çaba gösterelim, ve görev duygusuyla, bu dünyadaki yazgımızı gerçekleştirelim. Selamlıyorum seni, yaşlı okyanus!